BİR KEŞFİN SONUCU: KİTABI ANLAMAK

Kitap okumak uzun süre sadece “yapılması gereken” bir alışkanlık gibi gelmişti bana. Çocuklukta bir ödev gibi, lisede belki sınavlara hazırlık için elime aldığım sayfalardı kitaplar. Ama zaman geçtikçe kitapların yalnızca sayfalardan ibaret olmadığını, hatta bazen insanın kendisini en çok orada bulduğunu fark etmeye başladım. Özellikle üniversite hayatıma adım attıktan sonra, kitap okuma süreci benim için bambaşka bir anlam kazandı.

Psikoloji öğrencisi olmak, insanın kendini ve çevresini daha dikkatli gözlemlemesini sağlıyor. Duyguların, düşüncelerin, davranışların nereden geldiğini anlamaya çalışırken, kitaplar adeta bu arayışta bir pusula gibi yanımda duruyor. Kurgu ya da kurgu dışı olsun, her kitap bir bakış açısı sunuyor bana. Bazen bir karakterin iç dünyasında kendi duygularımı yakalıyorum, bazen bir kavramın tanımında zihnimde daha önce fark etmediğim bir düşünce uyanıyor. Bu yüzden okumak, benim için sadece bir hobi değil; oldukça kişisel bir keşif süreci.

Kitaplar bana yalnızca bilgi sunmuyor, aynı zamanda düşünme biçimimi şekillendiriyor. Özellikle farklı alanlardan kitaplara yöneldiğimde, zihnimin daha esnek çalıştığını hissediyorum. Bir konuyu tek bir pencereden değil, çok yönlü şekilde değerlendirme becerisi kazanıyorum. Bu, sadece akademik anlamda değil; insanlarla olan ilişkilerimde, karar alma süreçlerimde ve hayata bakışımda da fark edilir bir etki yaratıyor.

Kitap okumanın bir diğer güçlü yönü de yalnızlık hissini dönüştürmesi. Bazen kalabalıklar içinde bile insan kendini yalnız hissedebilir. İşte tam da böyle zamanlarda, bir kitabın içine dalmak bana iyi geliyor. Kendi iç sesimi dinleyebildiğim, dış dünyanın gürültüsünden uzaklaştığım, zihnimi toparlayabildiğim bir alan yaratıyor bana. Okuma anı; dışarıdan bakıldığında sessiz, ama içeride oldukça yoğun bir diyalogun yaşandığı bir süreç aslında.

Tabii, kitapları yalnız başıma okumak da çok kıymetli, ama zaman zaman bir kitabı başkalarıyla konuşmak, onun hakkında fikir alışverişi yapmak da gelişimimin bir parçası hâline geldi. Çünkü her okuyucu, aynı metni farklı bir şekilde yorumluyor. Bu da bana, aynı gerçekliğin birden fazla biçimde algılanabileceğini gösteriyor. Psikoloji okuyan biri olarak bu durum, bireysel algıların ne kadar değişken olabileceğini anlamam açısından da değerli bir örnek.

Kitaplar sayesinde kazandığım düşünsel derinlik, hem akademik metinlerde hem de gündelik yaşamda beni daha dikkatli ve sorgulayıcı biri yaptı. Artık bir bilgiyle karşılaştığımda onun kaynağını merak ediyor, arka planına dair fikir yürütmeye çalışıyorum. Bu da beni yüzeysel düşünmekten uzaklaştırıp daha eleştirel bir bakış açısına yönlendiriyor.

Sonuç olarak, kitaplarla kurduğum ilişki yıllar içinde biçim değiştirdi. Zaman zaman okumaktan uzaklaştığım dönemler olsa da, yeniden bir kitaba döndüğümde aslında kendime döndüğümü fark ediyorum. Belki de kitap okumanın en güzel yanı da bu: Dış dünyayı anlamaya çalışırken, insanın kendi iç yolculuğuna da eşlik ediyor.

-Pınar Tilaver

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to top