Bir gün zihnime bir tohum ekildi: “Başarılı olmalısın.” Bu tohumun gelişim sürecinde hep aynı şey söylendi: “Bir hedef koy, çok çalış ve sonunda kazanan sen ol.” Zamanla bu fikir zihnimde filizlendi, kök salmaya başladı ve beni de inandırdı. Ama yıllar sonra dönüp arkama baktığımda, o filizin bana başarı değil; yorgunluk, kırgınlık ve muazzam bir yalnızlık getirdiğini fark ettim. Dolayısıyla, yıllar önce zihnime ekilen o tohum, yeterince beslenmediği için sadece bir filiz olarak kaldı, ardından işlevsiz bir kuru ota dönüştü ve sonunda yok oldu.
22 yaşındayım ve kendime sık sık şu soruyu soruyorum: “Gerçekten başarılı olmak mı istiyorum, yoksa sadece özgür olmak mı?” Bu sorunun cevabını düşündükçe fark ettim ki; başarı ve özgürlük aslında birbirinden çok da farklı değil. Çünkü başarılı olmak istiyorsam, önce özgür olmalıyım. Peki, nasıl özgür olunur?
Cevap aslında çok karmaşık değil: Özgürlük dış dünyada değil, iç dünyamızda başlar. Benim için özgürlük; düşünsel, duygusal, zihinsel, ilişkisel, işsel ve finansal alanlarda özgür olabilmeyi kapsıyor. Ama en önemlisi: Geleceğimi belirleme konusunda kendi kararlarımı özgürce alabilmek. Yani kimsenin beklentisiyle değil, kendi öz irademle yön çizebilmek.
Peki yalnızlık bu arayışta nerede duruyor? Aslında tam merkezde. Kendini anlamaya başladığın andan itibaren yalnızlık da sana eşlik ediyor. Bazen kimseye anlatamadıklarımızı, içimizdeki o büyük boşluk hissine — yani yalnızlığımıza — anlatıyoruz. Ve zamanla bu yalnızlığa alışıyoruz. Korkmamaya başlıyoruz. İşte tam da bu noktada özgürleşme başlıyor.
Birey olarak başarılı olmak istiyorsak, önce içsel bütünlüğümüzü kurmalıyız. Boşluğu bastırmak yerine ona anlam vermeli; hatta “yol arkadaşım” deyip onunla yaşamayı öğrenmeliyiz. İçeride başka, dışarıda başka bir kişilik taşımak zorunda kaldığımız sürece özgür değiliz. Ne düşündüğünü açıkça söyleyebilmek, hayal kurarken korkmamak, karar alırken “el âlem ne der” kaygısına kapılmamak… işte gerçek özgürlük burada başlıyor.
Ben zihnimi özgürleştirmek için kendime birçok soru sordum. Bu süreçte her konuda bilgi edinmeye çalıştım. Çünkü bilgi, beni en çok özgürleştiren şeydi. Yıllar önce ekilen tohum tutunamadı belki ama… yerine yeni bir tohum, yeni bir ayaklanış, yeni bir mücadele sembolü ektim. Kendime bir motto belirledim. Bu mottoyu sadece zihinsel değil, aynı zamanda fiziksel ve duygusal düzlemde yaşatmak istiyorum. İşte bu yüzden ona bir isim ve sembol verdim.
Mottom: “Bedenim sağ, ruhum var olduğu sürece kaybolmayacak ve ilelebet devam edecek.”
Bu sadece bir cümle değil. Bir söz değil. Bu, benim yeniden başlama iradem.
Ve bu kez tohumumun kök salmasına izin vereceğim.
-Azad Mayda